3 Eylül 2015 Perşembe

ÇİN HALK CUMHURİYETİ



ÇİN

Çin bir Uzakdoğu ülkesidir. Başkenti Pekin'dir. Çin sözcüğü sıklıkla Çin Halk Cumhuriyeti anlamında kullanılır.
COĞRAFYA:
Çin ülkesi, yaklaşık 10 milyon km. karelik yüzölçümü ile, dünya üzerinde, Rusya ve Kanada’dan sonra, en büyük üçüncü ülkedir. Ülkenin kuzey ucu ile güney ucu arasındaki uzaklık: 5850 km. dir.
Ülkenin en büyük nehri: Yangzte Sarı nehirdir. Bir çok akarsuyun yatağı da batıda bulunuyor.
Çin ülkesinin milli günü: 1 EKİM tarihinde kutlanıyor. Çünkü, 1 Ekim 1949 günü, Bağımsızlık ilan edilmiştir. 
Çin'in, ÇHC'den önce de yaklaşık 5000 yıl geriye uzanan bir 'yazılı tarihi' vardır. Buda Türk tarihi konusunda da önemli bilgilere ulaşılmasını sağlaması açısından büyük önem taşımıştır.
Bununla birlikte üzerinde ideografik çizimlerin bulunduğu yaklaşık 6000 yıl öncesine ait kalıntılara ulaşılmıştır.
Günümüz medeniyetinin temel taşlarını oluşturan kâğıt, barut, pusula ve matbaacılık gibi pek çok buluşun kökenleri Antik Çin medeniyetine dayanmaktadır.
Dünyanın alan olarak en büyük dördüncü ülkesi olan Çin Halk Cumhuriyeti, yaklaşık 1.35 milyar nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesidir. Dünya nüfusunun yaklaşık altıda biri Çin Halk Cumhuriyeti'de yaşamaktadır.
Çin’de 56 eyalet vardır. Her eyaletin kendi kültürleri ve dilleri vardır. Ama resmi dili Putong Hua denilen Mandarin Çincedir.  Çince öğrenmek çok zordur ve dünyanın en zor dilidir. Alfabeleri yoktur. Tarihsel kayıtlardan edinilen bilgilere göre 5000 i aşkın “Karakter” ya da “İm” dediğimiz resim yazısı mevcuttur. Yazının zorluğu bir yana her im konuşurken 4 tona sahiptir. Yani 4 farklı sesle ifade edebilirsiniz aynı karakteri fakat hepsi de ayrı anlama gelir. Bazen bu durum kendi araların da bile sorun yaratmaktadır anlaşmada. O yüzden TV kanalları bile hep alt yazılıdır. Bir Çinli’nin gazete okuyabilmesi için en az 2000-3000 karakter bilmesi gerekir.
Çin’in en gelişmiş bölgesi doğusu ve güneyidir. Biraz da ortaları. Batısı ve pek sevmedikleri Uygurlar’ın yaşadığı kuzey batı bölgesi en perişan bölgeleri. Doğudaki en popüler yer Shanghai (Yukarıdaki deniz anlamına geliyor) ve etrafı. Doğudaki en gelişmemiş yer ise Anhui eyaleti. 
Güneyinde sadece 22 eyalet vardır. Çok kozmopolit bir yapıdadır güney bölgesi. İklimi çok sıcak dolayısıyla yemek türlerinin en çeşitli olduğu bölgedir. Canlı cansız herşey yenilebilir. Güneydeki en önemli eyaletler ise Macau, Guangzhou, Shenzhen ve sonradan Çin’e geçen HongKong’dur
İNSANLAR:
Çinli bebeklerin hiç ağlamadığını görüp şaşıracaksınız. Peki bunun sebebi nedir? Çocuklara gösterilen aşırı sevgi mi, yoksa Çinlilerin kolayca yönetilebilen nesiller olarak yetiştirilmesinden mi kaynaklanıyor? Ayrıca, Çinli bebekler, dünyanın en şirin bebekleridir. Ama, öte yandan, devlet: her ailenin tek çocuklu olması için önlenler alır. Tek çocuğu olan aileler, birçok sosyal yardımlardan yararlanırlar. İkinci çocuk doğarsa, birçok yardım biter ve hatta aile, toplumdan soyutlanmaya kadar gider. Çocuk sayısı, kazaen üç olunca, devlet tarafından o aileye çeşitli yaptırımlar uygulanmaya başlanır. Özellikle, kırsal kesimlerde, yoğun aile planlaması tedbirleri uygulanır. Çünkü, Çinli kırsal kesim insanı, yani çiftçi için çocuk önemlidir. Çocukları tarım alanlarında çalıştırırlar. Bu yüzden, çok çocuk sahibi olmayı tercih ederler.
Ülkede, nüfusu 1 milyonu aşan yaklaşık yüz şehir olduğu söyleniyor. Elbette bu şehirlerde yaşayan yoğun nüfus, şehirlerdeki yapılaşmayı ve özellikle trafik sıkışıklığını olumsuz etkiliyor.

Çin ülkesinde yaşayan insanlarla rahatlıkla herşeyi konuşabilirsiniz. Ancak, ülkeyi yönetenler aleyhinde konuşmaktan kesinlikle sakınmak gerekir. Ülkede insanlarla asla tartışmayınız ve elle temas etmeyiniz. Bu durum, bu ülkede yaşayanlar için onur kırıcıdır. Yanlızca tokalaşmanız yeterlidir ve asla öpmeyiniz.
Çalışma hayatındaki insanlara gelince: bunlar, genellikle öğlenleri boşluk saatlerinde, yemek yedikten sonra uyumayı tercih ediyorlar. Öğlen uyuması sonucu, öğleden sonraki mesainin daha verimli olduğunu düşünüyorlar.
Son olarak: bu ülkenin insanı, güler yüzlüdür.
Özellikle ÇİN insanı: sabırlı olmak konusunda, sorunlarla karşılaştıklarında yılmadan uğraşmaları konusunda ve çözüm üretme konusunda çok yeteneklidirler.
DİN
 Budizm, Konfiçyusculuk, İslam mensupları ve az da olsa Hıristiyan azınlık bulunmaktadır. Çin devletinin resmi dini yoktur.
DİL:

Çinde, ingilizce en çok konuşulan yabancı dil. Çünkü: bütün Çinliler, çok küçük yaşlardan itibaren, okullarda İngilizce eğitimi alıyorlar ve özellikle televizyon programları ile, bu bilgilerini pekiştirerek, gayet güzel ingilizce konuşuyorlar. Ancak, yine de bu ülkenin resmi dili: Çince. Gerek yazılışı ve gerekse okunuşu çok farklı. Zaten bu yüzden: ülkeyi ziyaret edenlerin en büyük sıkıntısı, bu dil konusudur. Ülke o kadar büyükki, Çinliler bile kendi aralarında bazen farklı bölge lehçeleri nedeniyle anlaşmakta güçlük çekerler. Kuzeyda yaşayan bir Çinlinin, güneyde yaşayan bir Çinlinin konuşmasının tek kelimesini bile anlamadığı söylenir.
Hatta: Çin devleti, Pekin lehçesini temel alan ve “Mandarin Çincesi” olarak da bilinen lehçeyi, resmi konuşma dili olarak yerleştirmeye çalışmaktadır. Çince,  dünyanın en zor dillerinden biri olarak biliniyor. Şekle dayalı kelimelerin temelinde, sese de önem verilerek oluşturulmuş bir yazı sistemidir. Çince de, yaklaşık 10 bin karekter var. Ancak, bunların yanlızca 3 bin tanesi, yoğun olarak kullanılıyor. Çünkü bunlar, cümleler ve sözcüklerden oluşmaktadır.

Milli bayrak, milli amblem, milli marş ve başkent

[Milli Bayrağı]
http://turkish.cri.cn/chinaabc/chapter1/images/guoqi.gif      Çin Halk Cumhuriyeti’nin Milli Bayrağı: Çin Halk Cumhuriyeti’nin Milli Bayrağı, sol üst köşesinde beş yıldız bulunan kızıl bayraktır. Bayrağın eni ve boyu üçte iki oranındadır. Bayrağın kızıl rengi, devrimi simgelemektedir. Bayraktaki beş yıldız sarı renktedir. Dört küçük yıldızın her bir ucu büyük yıldızın merkezine yönelir. Bu, Çin Komünist Partisi’nin önderliğindeki devrimci halkın büyük birlik ve beraberliğini simgeler.
 
[Milli Amblemi]
http://turkish.cri.cn/chinaabc/chapter1/images/guohui.gif     Çin Halk Cumhuriyeti’nin Milli Amblemi: Çin Halk Cumhuriyeti’nin Milli Amblemi, milli bayrak, Tiananmen Meydanı, dişli çark ile buğday ve çeltik başaklarından oluşur. Amblem, Çin halkının “4 Mayıs Hareketi”nden beri yeni demokratik devrim mücadelesini ve işçi sınıfının önderliğinde, temeli işçi-köylü ittifakı olan demokratik halk diktatörlüğü altındaki yeni Çin’in doğuşunu simgeler.

   
[Milli Marşı] 
      Çin Halk Cumhuriyeti Milli Marşı: Çin Halk Cumhuriyeti’nin milli marşının adı, “Gönüllü Ordu Marşı”dır. 1935 yılında tiyatro yazarı Tian Han tarafından yazılmış ve Çin’in yeni müzik anlayışının kurucusu Nie Er tarafından bestelenmiştir. Bu marş aslında “Fırtınalı Yılların Kahramanları” adlı filmin müziğiydi. Filmde “18 Eylül” olayından sonra Çin’in kuzeydoğusundaki üç eyaletin Japon saldırganlar tarafından işgal edilişi, Çin ulusunun ölüm kalım anını yaşaması, bazı aydınların “aydın bunalımı” ve tereddütten sıyrılarak Japon saldırganlarına karşı ön cephede direnmeleri anlatılıyordu. Kullanılan müzik ve şarkı, filmin değişik yerlerde gösterilmesi ve vatanı kurtarma kampanyasının başlatılmasıyla birlikte Çin’in her köşesine yayıldı, “Çin Ulusunun Kurtuluş Borusu” olarak adlandırıldı. 27 Eylül 1949’da Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı 1. Genel Toplantısı’nda, Çin Halk Cumhuriyeti’nin milli marşı resmen saptanmadan önce “Gönüllü Ordu Marşı”nın milli marş olarak kullanılması kararlaştırıldı. 14 Mart 2004’te Çin 10. Ulusal Halk Meclisi’nin ikinci toplantısında kabul edilen Anayasa değişikliği tasarısında Çin Halk Cumhuriyeti’nin Milli Marşı’nın “Gönüllü Ordu Marşı” olduğu belirlendi ve konu anayasal hükme bağlandı.
Gönüllü Ordu Marşı
Ayağa kalkın,
Köle olmak istemeyen insanlar!
Kanımız ve etimizle yeni bir Çin Seddi oluşturalım!
Çin ulusu en tehlikeli dönemden geçiyor,
Herkes son haykırışına zorlandı.
Ayağa kalkın! Kalkın! Kalkın!
Hepimiz tek yürek olalım,
Düşman ateşi içinde ilerleyelim.
Düşman ateşi içinde ilerleyelim.
İleri, ileri, ileri! 
[Başkent]
Çin Halk Cumhuriyeti'nin başkenti: Beijing 
Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti Beijing’dir. Kısa adı, Jing... Kuzey Çin Ovası’nın kuzeybatı kenarında bulunan Beijing ilk döneminde Ji kenti olarak bilinmekteydi. Bahar-Sonbahar ve Savaşan Devletler Dönemi’nde Yan devletinin başkentiydi, Liao Hanedanı’nın ikinci başkentiydi ve Yanjing olarak adlandırılmıştı. 

Çin’deki din yapısı
Çin, birçok dinin bir arada bulunduğu bir ülkedir. Çinliler esas olarak Budizm, Daoizm, İslamiyet, Katoliklik ve Hıristiyanlığa inanırlar.
İstatistiklere göre, Çin’de çeşitli dinlere inananların sayısı 100 milyonu aştı. Dini faaliyetlerin yapıldığı yerlerin sayısı 85 bin civarındadır. Din adamlarının sayısı yaklaşık 300 bindir. Çin’de 3000’den fazla dini topluluk ve 74 din okulu bulunuyor.
Çin’in ulusal düzeydeki dini toplulukları arasında Çin Budizm Derneği, Çin Daoizm Derneği, Çin İslamiyet Derneği, Çin Yurtsever Katoliklik Derneği, Çin Yurtsever Hıristiyanlık Hareketi Komitesi ve Çin Hıristiyanlık Derneği yer alıyor. Dini topluluklar kendileri tarafından saptanan tüzüklere göre liderlerini ve lider organlarını seçerler, dini işleri yürütürler; gerekli olduğunda dini okullar kurarlar, dini kitaplar yayınlarlar ve hayır işleri düzenlerler.

ÇİN’DEKİ BAŞLICA DİNLER


Budizm
  1. yüzyılda Çin’e gelen Budizm 4. yüzyılda yaygınlaşmaya başladı ve zamanla Çin’de en büyük etkiye sahip olan din haline geldi. Çin’deki Budizm, Han Budizmi, Tibet Budizmi ve Güneyden Gelen Budizm olmak üzere 3 gruba ayrılır. Çin’de toplam 200 bin rahip, 13 bin tapınak, 33 Budizm okulu ve 50’ye yakın Budizm ile ilgili gazete, kitap ve dergi bulunuyor.

  Tibet Budizmi, Çin’deki Budizm mezheplerinden biridir ve genel olarak Tibet Özerk Bölgesi, İç Moğolistan Özerk Bölgesi ve Qinghai eyaletinde yaygındır. Tibet, Moğol, Yugu, Menba, Luoba ve Tu milliyetlerine mensup 7 milyon insan Tibet Budizmi’ne inanır.

Güneyden Gelen Budizm, esas olarak Çin’in güneybatısındaki Yunnan eyaletine bağlı Xishuangbanna Dai Milliyeti Özerk İlçesi, Dehong Dai ve Jingpo Milliyetleri Özerk İlçesi ve Simao bölgesinde yaygındır. Dai, Bulang, Achang ve Wa milliyetlerine mensup yaklaşık 1 milyon kişi Güneyden Gelen Budizm’e inanır.
  Han Budizmi’ne Han milliyetinden insanlar inanırlar ve Çin’in çeşitli bölgelerinde yaşarlar.

Taoizm
 Çin’de 2. yüzyılda doğan Taoizm, 1800 yıllık bir geçmişe sahiptir. Taoizm, Çin’de eski zamanlarında yaygın olan doğaya ve atalara tapma geleneğinden kaynaklanır. Tarihinde birçok mezhebe sahip olan Taoizm, daha sonra Quanzhen Taoizmi ve Zhengyi Taoizmi olmak üzere ikiye ayrıldı ve Han milliyeti arasında yaygınlaştı. Çin’de 1500’den fazla Taoizm tapınağı ve 25 bin de Taoizm rahibi bulunuyor.

İslamiyet
  İslamiyet, Çin’e 7. yüzyılda geldi. Çin’deki Hui, Uygur, Tatar, Kırgız, Kazak, Özbek, Dongxiang, Sala, Bao’an milliyetlerine mensup 18 milyondan fazla kişi İslam dinine inanır. Çin’deki Müslümanların büyük çoğunluğu Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi ve Ningxia Hui Milliyeti Özerk Bölgesi ile Gansu, Qinghai ve Yunnan eyaletlerinde yaşıyorlar. Çin’in diğer eyalet ve şehirlerinde de Müslümanlar bulunuyor. Çin’de şu anda 30 binden fazla cami ve 40 bini aşkın imam vardır.

Katoliklik

 Katoliklik 7. yüzyılda Çin’e gelmeye başladı ve Afyon Savaşı’nın patlak verdiği 1840 yılından sonra Çin’de yaygınlaştı. Günümüzde Çin’de 100 Katolik bölge, 5 milyon Katolik, 5000’e yakın kilise, 12 de Katolik okulu bulunuyor. Son 20 yıl içinde 1500’ü aşkın genç papaz yetiştirildi ve bunların 100’den fazlası eğitim görmek için yurtdışına gönderildi. Bunun yanı sıra Çin Katoliklik Derneği’nde 3200 genç rahibe bulunuyor. Her yıl yaklaşık 50 binden fazla kişi Katolik kiliselerinde vaftiz olur ve 3 milyondan fazla İncil basılır.

Hıristiyanlık

  19. yüzyılda Çin’e gelmeye başlayan Hıristiyanlık, Afyon Savaşı’nın patlak verdiği 1840 yılından sonra yaygınlaşmaya başladı. 1950 yılında Çin’deki Hıristiyanlık çevresinde “kendi kendini yönetme ve beslenme ile kendi gücüne dayanarak yaygınlaşma” konulu hareket başlatıldı ve emperyalizmin etkisinin yok edilmesi, yurtseverlik ruhunun geliştirilmesi, Çin’deki Hıristiyanlık çevresinin kendi kendini yönetme ve beslenme ile kendi gücüne dayanarak dini yaygınlaştırma hedefinin gerçekleştirilmesi için çaba harcanması istendi. Çin’de 10 milyon Hıristiyan, 18 binden fazla papaz ve 12 bini aşkın kilise ile 25 bin dini faaliyet yapılabilen yer bulunuyor.

ÇİN’DEKİ ETNİK GRUPLAR

Dünyanın en büyük nüfusuna sahip ülkesi olan Çin, çok sayıda etnik grubun bir arada yaşadığı birleşik bir ülkedir. 1 milyar 300 milyon nüfuslu Çin’de toplam 56 etnik grup yaşıyor.     
Çin’deki etnik gruplar şunlardır:
Han, Moğol, Hui, Zang, Uygur, Miao, Yi, Zhuang, Buyi, Kore, Man, Tong, Yao, Bai, Tujia, Hani, Kazak, Dai, Li, Lisu, Wa, She, Gaoshan, Lahu, Shui, Dongxiang, Naxi, Jingpo, Kırgız, Tu, Dawo’er, Mulao, Qiang, Bulang, Sala, Maonan, Gelao, Xibo, Achang, Pumi, Tacik, Nu, Özbek, Rus, Ewenke, De’ang, Bao’an, Yugu, Jing, Tatar, Dulong, Elunchun, Heze, Menba, Luoba, Jinuo.

 Han etnik grubu ülke nüfusunun yüzde 92’sini, azınlık etnik grupların nüfusu da yüzde 8’ini oluşturuyor. Han etnik grubu dışındaki 55 etnik grup, nüfuslarının Hanlara göre çok az olmasından dolayı “azınlık etnik gruplar” olarak nitelendiriliyor. Azınlık etnik gruplar esas olarak, Çin’in kuzeybatı, güneybatı ve kuzeydoğu kesimlerinde yaşıyorlar.

Uzun tarihi gelişme sürecinde Çin’de Han etnik grubunun esas olması temelinde bütün etnik grupların bir arada ve azınlık etnik grupların nispeten yoğun olarak bir arada yaşadıkları bir durum oluştu. 55 azınlık etnik gruptan Hui ve Man etnik grupları Çince, geri kalanı kendi dillerini ve Çince’yi kullanıyorlar. 56 etnik grup 9 milyon 600 bin kilometrekare genişliğindeki topraklarda birlikte yaşayıp, Çin’in uzun tarihi ve parlak kültürünü yarattılar.

ÇİN’DEKİ ETNİK GRUPLARIN ÖNEMLİ BAYRAMLARI

Çin’deki azınlık etnik grupların kendilerine ait birçok bayramı var. Tibet etnik grubunun Tibet takvimine göre Yeni Yıl Bayramı, Dai etnik grubunun Su Serpme Bayramı ve Meşale Bayramı, Bai etnik grubunun Mart Caddesi, Zhuang etnik grubunun Şarkı Bayramı ve Moğol etnik grubunun Nadam Bayramı bunlardan bazılarıdır. Bazı etnik gruplara ait bayramlar o etnik gruptan vatandaşlar için resmi tatil günleridir. Tibet Yeni Yılı ve Kurban Bayramı bunlar arasındadır.

 Kurban Bayramı
 Kurban Bayramı, Müslümanların geleneksel bayramıdır. Kurban Bayramı Çin’de Hui, Uygur, Özbek, Tacik, Tatar, Kırgız, Sala, Dongxiang ve Baoan gibi İslam dinine inanan etnik grupların ortak bayramıdır. Dört gün süren bayramdan önce temizlik yapılır, bayram kekleri hazırlanır. Bayramın ilk günü sabah Müslümanlar camilere giderler ve bayram namazlarını kılarlar. Fakirlere ve dostlara dağıtılmak üzere koyun, deve ve dana kesilir, daha sonra insanlar bayramlaşmaya giderler. Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’nde Kurban Bayramı süresince dans ve şarkı festivalleri düzenlenir. Kazak, Kırgız, Tacik, Özbek gibi etnik gruplar da bayramda at yarışı ve güreş müsabakaları gibi etkinlikler düzenlerler.

Şeker Bayramı
Şeker Bayramı Çin’de Hui, Uygur, Kazak, Özbek, Tacik, Tatar, Kırgız, Sala, Dongxiang ve Baoan da dahil Müslüman etnik gruplar tarafından kutlanır.
Ramazan ayının bitiminde Şeker Bayramı başlar. Evlenecek gençler düğünlerini Şeker Bayramı’nda yapmayı tercih ederler.

Tibet Yeni Yılı

Tibet Yeni Yılı, Tibet etnik grubunun en büyük bayramıdır. Bayram Tibet takvimine göre birinci ayın ilk günü başlar ve 15 gün sürer. Bayramın ilk gününde gün ağarken bayram kıyafetlerini giyen Tibetliler tapınaklara gidip, dua ederler. Yolda birbiriyle selamlaşan, bayramlaşan Tibetliler grup halinde sokaklarda şarkı söyler ya da dans ederler, ancak misafirliğe gitmezler.



Nadam Festivali

 Nadam Festivali, Gansu ve Qinghai eyaletleri ile Xingjiang Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan Moğolların yılda bir kez kutladıkları geleneksel bayramdır. Festival, her yıl Temmuz ve Ağustos aylarında düzenlenir. Nadam, Moğolca’da “eğlence” ve “oyun” demektir. Uzun bir geçmişe sahip olan Nadam Festivali’nde eskiden büyük çaplı dini etkinlikler düzenlenirdi. Lâmalar, düzenlenen dini etkinliklerde dua okurlar ve tanrıya dilekte bulunurlar. Günümüzde Nadam Festivali’nde genel olarak güreş, at yarışı ve ok atıcılığı gibi geleneksel yarışmalar düzenlenir, kimi bölgelerde atletizm, voleybol, basketbol gibi spor yarışmaları da yapılır.


ÇİN MİMARİSİNİN GENEL TANIMI

       Çin medeniyetinin önemli bir parçası ve eşsiz özelliklere sahip olan Çin mimarisi, Batı mimarisi ve İslam mimarisiyle birlikte dünyanın önde gelen üç mimari sisteminden birini oluşturur.

       Dünyanın ahşabı başlıca malzeme olarak kullanan tek mimari sistemi olan Çin mimarisi, Çinlilere özgü görgü kuralları, estetik görüşü, değer yargıları ve doğa görüşünü derin bir şekilde yansıtır. Yoğun kültür geleneklerine dayanan Çin mimarisi sanatının başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir: İmparatorun en yüksek konumda olması, sıkı uygulanan sınıf farklılığının pekiştirilmesi ve dolayısıyla saray ve başkentin planlanmasında en büyük başarıların gözetilmesi; yapı gruplarının oluşumunun güzelliklerine özellikle önem verilmesi; yapı gruplarının başlıca oluşumunun merkezi enleme göre bakışımlı yapılması; doğaya saygı gösterilerek doğayla yüksek derece uyum sağlanması; birleşim, sevimlilik, çağrışım ve derinlik güzelliklerinin keşfedilmesi.

       Han milliyetine özgü mimarilerin dışında Çin’in azınlık milliyetlerine özgü mimariler de Çin mimarisini büyük ölçüde zenginleştirmiştir.

       Çin mimarisi, saray mimarisi, tapınak mimarisi, bahçecilik mimarisi, mezarlık mimarisi ve sivil konut mimarisi olarak beş gruba ayrılıyor.

       Tarihte sanat özellikleri ve teknoloji bakımından yabancı mimarilerle ilişkide bulunmaya ve yararlanmaya önem veren Çin mimarisi, Japonya, Kore, Vietnam ve Moğolistan gibi yabancı ülkelerin mimarilerini de büyük ölçüde etkilemiştir. Çin mimarisi günümüzde Çin’in geleneksel tarzlarını koruduğu gibi Batı sanatından da yararlanarak devamlı gelişmektedir.




ÇİN’DE BULUNAN DÜNYA MİRASLARI

QİN SHİHUANG MEZARLIĞI VE YERALTI HEYKEL ORDUSU (TERRACOTTA ARMY)

 Çin’in batısındaki Xi’an kentinde bulunan Qin Shihuang Mezarlığı, dünyanın en büyük çaplı, ilgi çekici ve zengin içeriğe sahip imparator mezarlıklarından biridir. Mezarlıkta Qin Shihuang’e eşlik eden heykel ordusu çukuru, Mısır piramitleriyle kıyaslanarak, “Dünyanın 8. Harikası” olarak adlandırılıyor. 

ÇİN SEDDİ

Dünyanın “7 Harikası”ndan biri olarak adlandırılan Çin Seddi, dünyanın en uzun geçmişe sahip ve en büyük çaplı askeri savunma projesidir. 7 bin kilometreden uzun olan Çin Seddi'nin yapım tarihi, M.Ö 9. yüzyıla uzanır. Zamanın Orta Çin krallıkları, kuzeydeki etnik grupların saldırılarını engellemek için, sınırlarda duman işaretlerinin verildiği kule ve kaleleri birbirlerine setlerle bağladılar. Çin Seddi böylece oluşturuldu. Bu, en eski Çin Seddi'ydi. Çin tarihindeki İlkbahar ve Sonbahar ile Savaşan Devletler dönemlerinde, krallıklar arasında sürekli savaşlar yaşandı. Büyük devletler birbirlerinden korunmak için, sınırlarındaki dağlara setler inşa ettiler.
M.Ö 221 yılında, Qin hanedanının imparatoru Yinzhen, Çin'i birleştirdikten sonra, kuzeyde göçebe yaşam sürdüren ve hayvancılıkla geçinen atlı askerlerin saldırılarını önlemek için, daha önce kralların inşa ettirdikleri setleri birbirine bağladı. O dönemlerde Çin Seddi'nin uzunluğu artık 5 bin kilometreyi aşmıştı.
Qin hanedanından sonraki Han hanedanı, Çin Seddi'ni 10 bin kilometrenin üzerine çıkarttı. Han hanedanından sonraki 2 bin yılı aşkın süre içinde, her dönemin yöneticilerinin Çin Seddi'ni farklı derecelerde inşa ettirmeleriyle Çin Seddi'nin uzunluğu 50 bin kilometreyi aştı. Bu uzunluk, ekvatorun çevresinden bile fazladır.
Şimdi görülen Çin Seddi, Ming hanedanı döneminde (1368-1644) inşa edildi. Çin'in batısındaki Gansu eyaletindeki Jiayu Geçidi'nden, kuzeydoğusundaki Liaoning eyaletindeki Yalu Nehri’nin kıyısına kadar uzanan ve uzunluğu 7300 kilometreden fazla olan Çin Seddi, dokuz eyalet, merkeze doğrudan doğruya bağlı şehirler ve özerk bölgelerden geçer. Bir savunma projesi olarak dağ sırtları boyunca inşa edilen Çin Seddi, çöller, otlaklar ve bataklıkları aşar. İnşasının farklı coğrafi özelliklere göre gerçekleştirilmesi, Çin milletinin atalarının zeka yaratıcılığını gösterir. Dalgalanan dağların sırtları boyunca inşa edilen Çin Seddi'nin dış tarafında uçurum vardır. Eski çağların askeri koşullarında, saldırganların Çin Seddi'nden geçmeleri mümkün değildi.
Çin Seddi'nin duvarlarının çoğunluğu, büyük tuğlalar ve toprak ve küçük
taşlarla dolu çuvallardan yapılmıştır. Duvar yüksekliği yaklaşık 10 metre, genişliği 4-5 metre arasındadır. Dört atın yan yana yürüyebildiği bu genişlik, askerlerin hareketlerine, tahıl ve silahların nakliyesine elverişliydi.
Çin Seddi'nde belli aralıklarla kuleler bulunur. Askerler, bu kulelerde dinlenir, silahlar ve tahıl da kulelerde korunurdu. Düşmanlar gelince, kulelerde yakılan ateşten çıkan dumanlarla savaş işareti verilirdi.
Günümüzde, Çin Seddi'nin askeri işlevi kalmamasına rağmen, kendine özgü mimari güzelliği, herkes tarafından hayranlıkla karşılanır. Çok muhteşem ve görkemli olan Çin Seddi, kuş bakışıyla, uçan büyük bir ejderha gibi görünür. Yakından bakıldığında, görkemli kuleleri, dimdik merdivenleri ve dağ sırtında uzanan dalga şeklindeki yüksek duvarlarıyla, büyük sanatsal cazibe sergiler.
Çin Seddi, çok büyük tarihi ve kültürel önem taşır ve yüksek turizm değerine sahiptir. Çin'de şöyle bir söz vardır: "Çin Seddi'ne çıkmayanlar, gerçek adam sayılmaz". Çinli ve yabancı turistler, de Çin Seddi'ne çıkmış olmaktan gurur duyarlar. Çin'i ziyaret eden birçok yabancı ülke lideri, Çin Seddi'ne çıkmıştır. Çin Seddi'nin iyi korunan bölümlerinden Beijing'deki tanınmış Badaling, Simatai ve Mutianyu, Çin Seddi'nin doğu ucundaki "Çin'deki Birinci Geçit" olarak adlandırılan Shanhai Geçidi, batı ucundaki Gansu eyaletindeki Jiayu Geçidi, tanınmış turistik yerler haline gelmiştir. Her yıl binlerce turist buralara gelir.
Çin'in eski çağlarında sayısız insanın zekası ve çalışmalarından doğan Çin Seddi, hâlâ sapasağlam duruyor. Çin Seddi, görkemi ve üstün cazibesiyle, Çin milletinin ruhunun sembolü haline geldi. Çin Seddi 1987 yılında, "Çin'in Sembolü" olarak "Dünya Mirasları Listesi"ne alındı.

YUNGANG TAŞ MAĞARALARI

Yungang Taş Mağaraları, Çin’in kuzeyindeki Shanxi eyaletindeki Datong kentinin 16 kilometre batısındaki Wuzhou dağının güney eteğinde bulunuyor. Yapımı Kuzey Wei hanedanı Xing’an döneminin ikinci yılında (453) başlayan Yungang Taş Mağaraları topluluğunun çoğunluğu, Kuzey Wue’nin başkent Luoyang’ya taşınmasından önce (494) tamamlandı. Heykellerin yapılma çalışmaları, Zhengguang dönemine (520-525) kadar sürdü.

E’MEİ DAĞI VE LESHAN BUDASI

       “Büyük Aydınlık Dağ” olarak da adlandırılan E’mei Dağı, Çin’in batısındaki Sichuan eyaletinin orta-güneyinde, yani Sichuan havzasından Qinghai-Tibet yaylasına geçiş bölgesinde bulunuyor. E’mei Dağı’nın ana tepesi olan ve “Onbin Buda” anlamına gelen Wanfu tepesinin yüksekliği 3099 metredir. E’mei Dağı, doğal güzellikleri ve binlerce Buda heykelinin bulunduğu efsanevi tepeleriyle yurtiçi ve yurtdışında büyük ün salmış durumdadır. Güzel doğal manzaraları, uzun tarihi ve kültürel zenginlikleri bir arada barındırmasıyla E’mei Dağı, “dünyanın en güzel dağı” ünvanını kazanmıştır.

KONFÜÇYUS TAPINAĞI, KONFÜÇYUS KONUTU VE KONFÜÇYUS’UN MEZARI

Çin'de Konfüçyus Felsefesi'nin kurucusu olan Konfüçyus, dünyanın en büyük felsefecilerinden biri olarak kabul ediliyor. Konfüçyus'u anmak için inşa edilen Konfüçyus Tapınağı, Konfüçyus'un Konutu ve Konfüçyus'un ailesinden gelenlerin mezarları, Çin'de 2 bin yılı aşkın süre hüküm süren hanedanların, gelmiş geçmiş imparatorların Konfüçyus'a büyük saygı gösterdiklerinin ve Konfüçyusçuluğun gelişmesini teşvik ettiklerinin bir göstergesi olmanın yanı sıra, Çin tarihinde ve Doğu kültüründe çok önemli yer tutar.
Konfüçyus Tapınağı, Konfüçyus Konutu ve Konfüçyus soyluların mezarları, Konfüçyus'un memleketi Shandong eyaletinin Qufu kentinde bulunur. "Çin'deki Birinci Tapınak" olarak adlandırılan Konfüçyus Tapınağı, Çin'in en büyük ve en tanınmış Konfüçyus'u anma yeridir. Konfüçyus'un ölümünden iki yıl sonra, yani M.Ö 478 yılında, zamanın Lu devleti kralı, Konfüçyus'un kaldığı konutu tapınağa dönüştürdü. Başlangıçta yalnızca üç odaya sahip olan Konfüçyus Tapınağı'nda Konfüçyus'un giysileri ve diğer eşyaları sergilendi. Tapınakta her yıl anma törenleri yapılırdı. Sonra Konfüçyus'un yarattığı Konfüçyusçuluk kültürü, adım adım Çin'in genel kabul gören kültürü haline geldi. Her hanedanın imparatorları tarafından sürekli olarak genişletilen Konfüçyus Tapınağı, büyük çaplı bir yapılar topluluğu haline geldi. Qing hanedanının imparatoru Yongzheng 18. yüzyılın başlarında bir kez daha Konfüçyus Tapınağı'nı onarıp genişletti. Konfüçyus Tapınağı'nın boyutları bugüne kadar korundu.

KİME NİYET KİME KISMET

            KİME NİYET KİME KISMET

Sabah saat: 06:30 telefonumun alarmı bir çığlığı andırırcasına çalıyor. İçeriden annem, ‘’Kapat şu alarmı’ diye haykırıyor. Hemen yanı başımda çalan alarm, annemi uyandırmış ancak ben hala uyanmamak için direniyorum. Alarmdan değil ama annemin ikazlarının artması üzerine zorlada olsa sıcak yatağımdan kalkıyorum. Bir süre her zaman yaptığım gibi kendime gelmek için yatağımda oturuyorum, yüzümde uykunun vermiş olduğu mahmurlukla iki elimi yummuş hararetle gözlerimi ovuşturuyorum. Bir anda hamle yapıp kalkıyorum. İçerisi kapkaranlık, odanın penceresine yöneliyorum. Gece perdesini açıyorum. Hava puslu ‘Göz gözü görmüyor’ diyecek kadar…

            İçimden bir ses, bu saatte kalkılır mı ? diye soruyor kendi kendime… Herkes uyurken neden ben bu saatte kalkmak zorundayım diye iç geçiriyorum derinden bir nefesle... Sorgularcasına hayatı… Bu cevapsız soruları bir kenara bırakarak, tuvalete yöneliyorum yalın ayak… Her sabah uyku mahmurluğunu atmak için rutin olarak yaptığım gibi yüzümü yıkıyorum buz gibi suyla…
            Hafta içi yaptığım kahvaltının aksine, buzdolabından bir şeyler atıştırıyorum hızlıca her zaman yaptığım yavaş ve keyifli kahvaltının yerine, geçiştiriyorum günün en önemli öğününü, gazetenin servisine yetişme telaşıyla…

            Dün geceden planladığım elbiselerle üzerimi değiştiriyorum, aynı hız ve telaşla…
            Nihayet atıyorum kendimi dışarıya hava soğuk, puslu ve yağmur çok şiddetli olmasa da yağmakta, dönüp şemsiye almanın zaman kaybettireceği düşüncesiyle yağmuru aldırmadan koşuşturuyorum. Evime iki sokak ötede olan servisin beni gazeteye gittiğim günlerde aldığı  Bakırköy’deki Garanti Banka’sı şubesinin önüne varıyorum nihayet. Etraftaki koşuşturan insanları görünce rahatlıyorum. İçten içe ‘Tek sen değilsin sıcak yatağından kalkıp koşuşturan’ diyorum içime bir soğuk su  dökercesine…

Saat: 07:12 Ancak beni 07:10 gibi alan servis 20 dakika gecikmeyle geliyor. Yağmuru hesaba katmadığım için; İstanbul’da yağmur yağdığında zaten yavaş olan ve bir hayli ağır ilerleyen trafik, daha da yavaşlar ve durma noktasına gelir. Bunu bildiğimden servisin neden geç kaldığını tahmin etmekte zorlanmıyorum. Her zaman yaptığım gibi ‘’ Günaydın’’ deyip gelen servise aceleyle biniyorum.

Günlerden Cumartesi yoğun bir hafta içi temposundan ardından ‘’Yerinde Uygulama’’ dersini gerçekleştirmek için Hürriyet gazetesinin İstihbarat servisindeyim. Burası haberin aktığı ve merkezi denilebilecek bir birim, adeta çalışanlar bir saat gibi çalışmak zorundalar. İstihbarat servisinin başında yılların gazetecisi Celal KORKUT var. Soyadının hakkını verircesine Celal ağabey muhabirleri başta olmak üzere herkesin korktuğu çekindiği usta gazetecilerden. Yılların vermiş olduğu gazetecilik tecrübesinin yanında söz konusu haber olduğunda kimsenin gözünün yaşına bakmaz. Haber atlamak onun şefliğini yaptığı istihbarat servisinde mümkün değildir. Rivayete göre bir muhabir, Celal ağabey’in, gönderdiği haberi atlar bunun üzerine gazeteye gelmeden istifasını verir. Bu rivayet ne kadar doğrudur bilinmez ama Celal ağabeyi, tanırsanız doğruluk payının çok yüksek olduğuna kanaat getirebilirsiniz. Aslında Celal ağabey, o sert yapısının altında şakacı, yumuşak yürekli, çalışanlarını her zaman koruyan bir yapıdadır, muhabirlerinin değimiyle babacandır.

Gazetenin ikinci katında bulunan istihbarat servisine çıkıyorum. Uzun koridordan yürürken Celal Ağabeyin, ikinci istihbarat şefi yada Celal ağabey, olmadığında yerini dolduran Eyüp S, ile sade börek (Kürt böreği) bolca şeker pudrasına banarak midelerine indirdikleri hemen gözüme çarpıyor. Aynı zamanda yaklaştıkça konuşmalarının da bugün yapılacak olan haberler üzerine gerçekleştiğini anlıyorum.

 ‘Günaydın, afiyet olsun’ diyorum. Celal ağabey, ‘‘ Günaydın, gel bakalım’’ diyor. Eyüp ağabey, ise ‘‘Günaydın, sandalye çek diyor’’ ‘’ Teşekkürler ben evde sıkıca bir kahvaltı yaptım. Afiyet olsun.’’ Dedikten sonra yerime geçmek için izin istiyorum. Celal ağabey ‘’Biz yemeğe devam edebilir miyiz?’’ diyor. Soruyu anlamış olsam da ‘’ Anlamadım Celal ağabey diyorum.’’ Soruyu ısrarla tekrar ediyor. ‘’Estağfurullah’’ diyorum. Ciddi tavrını hemen gülümseme alıyor. Ayağa kalkıp ‘’ Hoş geldin’’ diyor ve elimi sıkıyor. Şaşırmış olsam da bende tokalaştıkdan sonra gülümseyerek yerime geçiyorum. Gazeteye hafta sonları gittiğimden her hafta sonu Celal ağabey’in çeşitli şakalarına maruz kalıyorum diyebilirim. Bundan şikayetçide değilim aslında…
 Bizim birimde hafta sonu olduğundan olacak ki Celal ağabey, Eyüp ağabey ve stajyer olarak ben varım. Yavaş, yavaş diğer muhabirlerde yerlerini alıyorlar. Ayşegül abla, Burcu abla, Özge abla geliyorlar. Ben genelde Burcu abla ile haberlere gidiyorum. Burcu abla sıcakkanlı, cana yakın, konuşkan bir yapıda bende konuşmayı ve soru sormayı sevdiğimden sık, sık burcu ablayı sorularımla bunaltıyorum.Burcu abla, Haber yazarken bile soru sormayı ihmal etmiyorum. Tabii abartmamak şartıyla…

Burcu abla, bana CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun, bugünkü programına ulaşabilir misin diye soruyor. Bende kendimden emin bir tavırla tabiî ki diye yanıtlıyorum. Bir süre interneti taradıktan sonra Kılıçtaroğlu’nun, programına ulaşıyorum. ‘’Burcu abla buldum.’’ ‘’ Bak bakalım neredeymiş ? Saat kaçtaymış ?’’ ‘’ Saat 12’de Atatürk Havaalanından ABD uçmadan önce basın açıklaması yapıcakmış’’ diyorum. Burcu abla ‘’Tamam o haber bugün bizde biz gideceğiz.’’ Diyor. Bu yanıtın ardından seviniyorum. Çünkü ofis de çalışmaktan ziyade sahada olmayı her zaman daha fazla seviyorum. Bizim mesleğinde en güzel ve heyecanlı tarafı da bence bu.   

Nihayet zaman geliyor. Burcu ablayla sıkı sıkıya montlarımızı, atkılarımızı ve sırt çantalarımızı yani kısaca tüm ekipmanlarımızı alarak iniyoruz gazetenin önüne…

Gazetede muhabirleri götüren şoförler var. Bir süre durakta bekledikten sonra araç geliyor. Burcu abla öne bende arkaya olmak üzere araca biniyoruz. Burcu abla Adem ağabeye,  ‘’Atatürk Hava Alanına’’ diyor. Adem ağabey, ‘’ Tamam’’ yanıtını veriyor. Yol boyunca Adem ağabey trafik den yakınıyor. Burcu abla ise evet, doğru, haklısın kelimeleriyle muhabbetden adeta kaçıyor. Ben ise arkada sessizce olup biteni izliyorum.
Atatürk Hava Alanına nihayet varıyoruz. Ancak ortada bir sorun var. Aynı gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’da, havaalanında olacak ve haliyle basın açıklaması yapacak. CHP Lideri Kemal Kılıçtaroğlu, nerede konuşmasını gerçekleştirecek. Burcu abla ‘’ İki seçenek var ya depoda konuşma yapacak yada VİP salonda’’ diye mırıldanıyor. Belli değil mi ? Burcu abla diyorum. Belli olmaz diyor.
‘’ Soralım o zaman ‘’
‘’ Kime sorucaksın?
 ‘’ Şurada bekçi var ona sorarız. ‘’
 ‘’ Sor gel bakalım ‘’
 ‘’ Tamam ‘’ 
‘’ Merhabalar, ben Hürriyet gazetesinden geliyorum. Kemal Kılıçtaroğlu basın açıklamasını nerede yapacak acaba bir bilginiz var mı ? ‘’
‘’ Burada yapmayacak bildiğim kadarıyla ama bilmiyorum tam olarak nerede olacağını ‘’
‘’ Tamam teşekkür ederim.’’
‘’ Burcu abla sordum tam olarak bilmiyormuş ama depoda yapmayacak’’ dedi diyorum. Burcu abla atla arabaya buluruz şimdi diyor. Saatine bakıyor ve hay Allah 5 dakika kaldı toplantıya da diye mırıldanıyor. Beni de bir telaş alıyor. Başbakanda geleceğinden her yerde Polisler bekliyor. Burcu abla Polis memurlarına sorsak bilirler diyorum. Soralım o zaman diyor. Köşede bekleyen bir memura Burcu abla,
 ‘’Hürriyet gazetesi, Kemal Kılıçtaroğlu basın açıklamasını nerede yapacak bir bilginiz var mı ?’’
 ‘’ VİP salonda yapıyor olması lazım.’’ 
‘’ Nasıl gidebiliriz VİP salonuna’’
‘’Şimdi havaalanından çıkın oradan düz devam ettik den sonra sağ tarafta tabelada havaalanı VİP salonuna giriş tabelası var. O tabelayı takip edin çıkarsınız.’’
‘’Peki çok teşekkürler, kolay gelsin’’

Memur hafif bir kafa hareketiyle bizi selamlıyor. Burcu abla ve ben telaşla bekliyoruz. Nihayet Polis Memurunun tarif ettiği tabela önümüze çıkıyor. Yolu takip ediyoruz ve Birçok Polis Memurunun olduğu Hava Alanının VİP salonuna giriş yapıyoruz.

Adem ağabey, VİP salonunun önüne bizi bırakıyor. İner inmez omzundaki apoletlerden anlaşılacağı gibi yüksek rütbeli bir Polis Memuru bize bakıyor. Kim olduğumuzu soracağını anladığından olacak yada ben öyle tahmin ediyorum. Burcu abla polis memuru sorusunu soramadan ‘’Hürriyet gazetesi, Kemal Kılıçtaroğlu, geldi mi? Bilginiz var mı ?’’                    ‘’ Bilmiyorum ama basından bir çok kişi içeride. ‘’ Cevabını veriyor. Burcu ablayla, ben koşarak salona giriş yapıyoruz. Aman allahım içeride bir basın ordusu var desek yalan olmaz. Gazeteciler tıpkı savaşa hazırlanan askerler gibi fotoğraf makineleri, kameralarıyla adeta siper almış bekliyorlar. Birkaç AKP’li bakandan sonra nihayet CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu, giriş yapıyor. Birden flaşlar patlıyor, bizde tabiî ki bu mevzilerde yerimizi almış fotoğraf çekiyoruz. Korumalar kameraların önünden geçiyorlar ve bir itiş kakış oluyor. Gazetecilerden bazıları tepki veriyor.

‘’ Ya kardeşim çekilsene kameranın önünden’’  
Diğer bir gazeteci,
‘’ Durmayın orda çekilin be’’
 Korumalarıyla birlikte Kemal Kılıçtaroğlu, büyük bir hengameyle salona geçiyor. Burcu ablaya ‘’ Yakalaya bildin mi güzel fotoğraf ‘’ diye soruyorum merakla ‘’Bilmiyorum ki umarım yakalamışızdır’’ diye cevaplıyor. Biraz gülümseme biraz kaygılı bir tavırla… Umarım diye cevaplıyorum tüm içtenliğimle…
Büyük bir gazeteci grupla beraber geçiyoruz VİP salona. Salonda en ön sırayı kapıyorum hemen Burcu abla ise sol tarafta iki sıra arkada kalmış. Montumu çıkarıp sandalyenin üzerine koyuyorum. Başkası yerimi almasın diye. Burcu ablanın yanına gidiyorum. Sırt çantası bende not kağıdını ve kalemini alıyor içerisinden.
‘’Burcu abla, gel istersen sen ön tarafa geç daha rahat olur.’’
‘’Yok, yok sen otur ben buradan hallederim.’’
‘’Tamam sen bilirsin.’’
‘’Gel şu ses kayıt cihazlarını koyalım masaya.’’
‘’Bende ses kaydı alıyım mı?’’
‘’Al sende ne olur ne olmaz.’’
‘’Tamam’’
Ses kayıt cihazlarımızı koyuyoruz, mikrofonların yanına dikkatlice…
Yerimize geçiyoruz ve bekliyoruz…
Kemal Kılıçtaroğlu, salona giriyor. Kendine has sakin tavrıyla…

Flaşlar patlamaya başlıyor. Bu sefer gazeteciler oturdukları sandalyelerde bir sağa bir sola bir yukarı bir aşağıya hamleler yaparak güzel bir kare yakalamaya çalışıyorlar. Bende elimde not kağıdı ile ayak, ayak üzerine atmış konuşmayı bekliyorum sabırsızlıkla. Rahatım çünkü fotoğraf çekme görevi Burcu ablada, bir yandan da Burcu ablaya, bakıyorum. Oda her gazeteci gibi iyi fotoğraf çekme çabası içerisinde. Kemal Kılıçtaroğlu, ABD gezisi öncesi rutin bir basın açıklaması yapıyor. ABD gezisi esnasında CHP heyetinin gideceği, ziyaret edeceği yerleri anlatıyor. Kılıçtaroğlu’nun rutin demeci bittik den sonra gazeteciler gündeme ilişkin sorularla sıkıştırıyorlar CHP liderini ancak geçiştirme ve kaçak cevaplarla soruları cevaplamıyor Kılıçtaroğlu, sorular bitmeyince ‘’Teşekkürler arkadaşlar’’ diyerek basın toplantısını bitiriyor. Burcu ablayla birlikte ekipmanlarımızı topluyoruz. Notlarımızı yokluyoruz. Ses kayıtlarımızı kontrol ediyoruz. Bir sorun olmadığını görünce seviniyoruz. VİP salonun önüne çıkıyoruz. Burcu abla 10 yıldır aktif şekilde muhabirlik görevini yürüttüğü için gazeteci çevresi bir hayli geniş, arkadaşlarını görüyor. Sigarasını yakıyor ve konuşmaya başlıyor. Bir gazeteci ise bize Kemal Kılıçtaroğlu’nun, sorulan bir soru üzerine ne cevap verdiğini soruyor. Ses kayıt cihazından o kısmı bulmaya çalışıyorum. Bir yandan da Burcu abla, aklında kaldığı kadarıyla aktarmaya çalışıyor cevabı…

Bir anda o sakin hava değişiyor. Herkes koşuşturmaya başlıyor. Burcu ablada sigarasını atıp koşmaya başlayınca bende takılıyorum peşine. Koştura, koştura VİP salonunun önüne tekrar geliyoruz. Biz ilk gelen birkaç gazeteciden biriyiz. Oda ne CHP Milletvekili Kamer Genç, daha önceden başbakanın karısı hakkındaki sözlerini açıklıyor. Burcu abla, hemen ses kayıt cihazını çalıştırıyor. Bende omzumdaki fotoğraf makinesini alıyorum. Burcu ablanın işaretiyle kendime iyi bir yer bulup güzel fotoğraf çekmeye çabalıyorum. Çok deneyimli olmadığımı bilen Burcu abla arkadan bana el işaretiyle gel diyor. Anlıyorum hemen yanına gidiyorum. Ses kayıt cihazını elime tutuşturuyor. Fotoğraf makinesini alıp bu sefer geçiyor o Kamer Genç’i, fotoğraflamaya… Kamer Genç, korsan denilebilecek bir açıklama yapıyor aslında bu benim görüşüm ancak bunu tabiî ki haberde bu şekilde aktarmıyoruz. CHP lideri Kemal kılıçtaroğlu’nun, konuşmasını gölgede bırakacak bir açıklama yapılmasını zannediyorum ki CHP ve gayet tabii genel başkanı istemeyecektir. Ancak Kamer Genç, kendine has üslubuyla konuştukça konuşuyor. Bizde görevimizi yapıyoruz. O sırada arkadan beklenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’da VİP salonunun önünden makam aracıyla geçiyor. Gazeteciler, ‘’Efendim şu anda Başbakan geçiyor. Tuhaf bir tesadüf oldu ne diyeceksiniz.’’ Sorusu üzerine ‘’ Geçerse geçsin canım banane ‘’ cevabını veriyor. Kamer Genç, sonunda konuşmasını bitiriyor. Bizde haberi atlamadığımız için seviniyoruz tabiî ki bunun adı bir taşla iki kuş…

Burcu ablaya şimdi hangi haberi yazacağız diye soruyorum. İlk Kamer Genç, yazacağız diye tereddütsüz bir şekilde cevaplıyor. CHP Genel Başkanının konuşması ikinci plana atılıyor, Kamer Genç, haberi öne alınıyor. Kime niyet kime kısmet…

Burcu ablayla beraber şoför Adem Ağabeyi arıyoruz. Hemen haberi geçmemiz gerek. Bazı gazeteciler kaldırımlarda oturmuş bir yandan kulaklıkla ses kayıtlarını çözümlerken bir yandan da haberi yetiştirme telaşı içerisindeler. Benimde aklımdan geçiyor aslında haberi bir yerde oturup yazmak ama söyleyemiyorum, tabiî ki nede olsa stajyerim yılların muhabiri olan Burcu ablaya, akıl verecek değilim ya. Aklımdan geçse de sesimi çıkarmıyorum. Burcu abla, ‘’ Neredesin sen Adem ağabey ya’’ diye sitem ediyor. Adem ağabey ise umursamaz bir tavırla ‘’Şoför arkadaşlarla muhabbet ediyordum.’’ Diye cevaplıyor. ‘’ Neyse hemen gidelim haberi yetiştireceğiz. ‘’ diye telkinde bulunuyor Burcu abla. Araca biniyoruz. Burcu abla,   
  ‘’ Burhan ver şu arkadaki çantayı yoksa yetiştiremeyeceğiz haberi. ‘’  
Veriyorum hemen içindeki dizüstü bilgisayarı alıp bana da
‘’ Ses kaydı almıştın değil mi ? ‘’ diye soruyor. Aldım diye yanıtlıyorum.
‘’ Tamam aç hemen çözümleyelim. ‘’ hızlıca açıyorum ses kaydını ben okuyorum Burcu abla, yazıyor. Kamer Genç’in, konuşmaları hazırlıksız olduğundan mı ?  Bilinmez çoğu devrik cümlenin yanında bazı cümlelerde tam anlamıyla ucu açık denilebilecek şekilde söylenmiş. Bunun için haberi yazarken döne, döne başa sarıyoruz ses kaydını. Ben kan ter içinde kalıyorum. Burcu abla şu montumu çıkarıyım yoksa bayılacağım diye izin istiyor ve cevabını beklemeden bir iki saniyede çıkarıyorum montumu devam ediyorum ses kaydını okumaya. Gazeteye varıyoruz ama hala haber bitmiş durumda değil. Üstümüzü başımızı apar topar araçtan toplayarak, atıyoruz kendimizi gazeteye içeri giriyoruz ancak ikinci kata çıkmıyoruz. Haber yetişmesi için turnikeleri geçince içeride bulunan misafir veya dinleme salonu olarak dizayn edilmiş yere oturuyoruz ve devam ediyoruz haberi yazmaya. Çekilen fotoğraflardan seçim yapıyor Burcu abla, haber nihayet bitince bu arada sürekli telefonu çalıyor Burcu ablanın arayan istihbarat ikinci şefi Eyüp ağabey, sürekli haberin gidişi hakkında bilgi alırken bir yandan da ‘’ Gönder artık Burcu şu haberi’’ diye sitem ediyor. Burcu ablada elinden gelen bütün hızıyla haberi bitiriyor ve gönderiyor.

Yukarıya çıkıyoruz. Eyüp ağabey, habere hızlıca göz atıyor. Bazı yerlerini değiştiriyor. Yan başlıklar ekleyerek haberi hazırlıyor. Hemen istihbarat servisinin yan tarafında bulunan yazı işleri bölümüne adeta ikaz ederek, ‘’ Ajanstan kullanmayın gönderiyorum haberi. ’’ diye bağırıyor. Sonunda haber yazı işlerine ulaşıyor ve bizim bugünlük işimiz son buluyor.

 Burcu abla, ‘’İşimizi haletlik hadi inip bir şeyler yiyelim.‘’ diyor. Burcu ablanın, bu telkininden sonra bende acıktığımın farkına varıyorum. ‘’ Tamam Burcu abla’’ diyerek haberi atlamadan yetiştirmenin vermiş olduğu mutlulukla yemek hanenin yolunu tutuyoruz. İştahla yemekleri adeta silip süpürüyorum. Ama Burcu abla benim kadar iştahlı değil. Eminim ki çok daha önemli haberlere imza atmış ve benim başarı olarak nitelendirebileceğim bu durumu rutin bir şekilde algılamıştı. Bu durum doğaldı tabiî ki Burcu abla on yıllık muhabirlik geçmişinin ardından böyle ufak işlerle mutluluk yaşayacak bir gazeteci değildi. Ama benim için bu haber paha biçilemez bir deneyim olmuştu.


                                                                                              BURHAN SANUK