3 Eylül 2015 Perşembe

İYİSİYLE KÖTÜSÜYLE BAKIRKÖY SAHİLİ


İYİSİYLE KÖTÜSÜYLE BAKIRKÖY SAHİLİ

Bugün günlerden perşembe, öyleden sonra Bakırköy sahiline doğru yola revan oluyoruz.

Bakırköy sahiline gitmek için iki üst geçit birde alt geçit bulunuyor.

Sahile en yakın olan üst geçitti kullanmak isterseniz şayet sizi ufak bir sorun bekliyor; kız arkadaşınız yanınızdaysa üst geçittin hemen sahil kısmına inerken önünüze adeta bir set gibi çıkacak bir düzine Çingene (Roman) ellerinde yarı buruşmuş güllerle geçecek ve " Abe almazmısın şu dünyalar güzeli ablama bir çiçek " diyecektir.

Siz ne kadar almak istemeseniz de o yinede sizin peşinizden gelecek ve o gülü satana kadar size, olmazsa kız arkadaşınıza birbirinden güzel ama bir o kadarda yapmacık iltifatlar da bulunacaktır.

Bu işin sonu ne olur derseniz; genelde Çingeneler ısrarlarının karşılığını alıyorlar. Bu ısrarın Çingenelerin lehine sonuçlanmasının bana göre iki nedeni olduğunu söyleyebilirim; İlki kız arkadaşınıza yapılan bu güzel iltifatlardan sonra ona o gülü almazsanız, sanki yapılan güzel iltifatlara karşı, sizin düşüncelerinizin aksi olduğu gibi bir sonucun çıkmasına mahal vermemek. Diğeri ise Çingeneleri biran önce başınızdan savmak için gülü istemeyerek de olsa mecburen almak diyebilirim.

Aslında Çingeneler yalnız da olsanız sizde bir potansiyel sezerlerse çiçek satmaya çalışıyorlar ancak bunu istemezseniz fazla zorlamadan ikinci bir taktikle özellikle bayanlara el falı bakmak için ısrarlarını sürdürüyorlar.

Yani kısacası Bakırköy sahiline gelmeye niyetliyseniz ya bu üst geçiti kullanmayacaksınız yada olacaklara razı olacaksınız.

Bakırköy sahilinde yalnız kalıp kafanızı dinlemek veya kız arkadaşınızla baş başa kalmak, Çingenelerden gül almakla bitmiyor tabii… Bu duruma yazımızın ilerleyen kısımlarında tekrar değineceğimizi belirterek Bakırköy sahilini anlatmaya devam edelim.

Bakırköy sahiline girerken niyet çeken tavşanları göreceksiniz. “Niyet çeken tavşan mı olur?” derseniz; Bakırköy sahiline uğramanız yeterli olacaktır.

Niyet çeken tavşanların hemen ilerisinde, sahil boyunca sık sık göreceğiniz çekirdek satan seyyar satıcılar bulunuyor. Bir yandan hızlı hızlı çekirdek yerken diğer taraftan da çekirdek satıyorlar. Bu bir satış tekniğimi yoksa can sıkıntısından mı tam olarak karar veremiyorum.

Bakırköy sahiline girerken bu manzaralardan sonra sizi Marmara denizinin eşsiz güzelliği karşılıyor. Belki de bundan 23 yıl önce sahil daha güzeldi, ama şu anda ne yazık ki kıyıya yakın olan kısmı adeta bir kanalizasyonu andırıyor. Fakat biraz daha açığa baktığınızda,  mesafeden mi bilinmez; denize vuran güneş ışıklarından bakanların adeta gözleri kamaşıyor. Biraz kötü koksa da Bakırköy sahili Yeşilköy sahili kadarda kötü kokmuyor. Ancak Yeşilköy sahili gibi bakımlı ve düzenli değil. Adeta kaderine terk edilmiş.


Bakırköy sahilinin önceleri daha ileride olduğu ancak daha sonraları yetkililer tarafından kayalarla dolgu yapılarak suni bir sahile çevrildiği söyleniyor. Ben o zamanlara yetişemedim ancak bunun doğru olduğunu; Yenikapı istikametinden geçerken eskiden bir yalı olarak yapılmış ancak daha sonra sahilin doldurulmasıyla sahil yolu üzerinde adeta şaşkın bir şekilde duran yapıyı görünce anlamakta güçlük çekmiyorum. Denizden uzak bu yalı hem gülümsetiyor hem de söylenenlerin doğruluğundan şüphe etmeye mahal bırakmıyor.

Sahilden girdiğinizde bir iki adım sonrası, ilk olarak iki tahtaya gerilmiş iplerin üzerine bağlanmış balonları, balonların etrafında ise bira şişelerini ve bayat yumurtaları göreceksiniz. Bunlar atış yapmak isteyen insanlar için koyulmuş hedefler. Hemen hedeflerin önünde bir tahta kasa üzerinde tabanca ve tüfekler bulunuyor. Atış yapmak isteyen kişiler bu balonlara veya diğer hedeflere belli bir ücret karşılığında ateş edebiliyor.

Bizde almış olduğumuz çekirdeklerle sahilde bir bankta otururken atış yapanları izliyoruz. Ancak birden hiç umulmadık bir şey oluyor; atış yaptıran bu insanlar aniden tezgahlarını alıp ağaçlara doğru koşuşturmaya başlıyorlar.

Yanımdan elinde kasalarla koşuşturarak geçen tezgahtara  “ Ne oldu ” diye sorduğumda         “ Zabıta ağabey ” cevabını alıyorum.

Bir anda sahilde bütün seyyar satıcılar neredeyse kayboluyor. Yaklaşık 5 dakika sonra 10-15 kişilik Zabıta gurubu önlerinde elinde telsiz bulunan, sivil ve adeta bir mahalle kabadayısını andıran bir edayla sahilde hızlı adımlarla yürüyen Zabıta şefi görünüyor. Ancak beni şaşırtan az önce yanımızdan geçen atış yaptıran kişinin Zabıta şefiyle konuşarak onlarla yürümesi ve gülümsemesi oluyor. Zabıtalar sahilden hızlı bir şekilde geçtikten sonra seyyar satıcılar eski yerlerini alıyor ve onlar için hayat kaldığı yerden devam ediyor.

Bizde Bakırköy sahilinin bizim için renkli, seyyar satıcılar için hareketli manzarasının tadını çıkarıyoruz.

Sahili izlerken veya yanınızda ki arkadaşınızla sohbet ederken devamlı olarak elinde bir yuvarlak tepsi ve termosla dolaşan, ortaokul, lise çağlarında sayılabilecek kara suratlı çocuklar ısrarlı bir şekilde 2-3 dakika aralıklarla size “ Vay güzel ağabeyim, çay vereyim mi ağabeyime”, “ Ablamı da getirmişsin böyle kuru kuru olmaz “  , “ Ablamda dünya güzeliymiş “ gibi cümleler kurarak sizi tacize varacak şekilde rahatsız edebiliyor.

 “Teşekkür ederim” diye kibarca bir yanıt verecek olursanız şayet; yüz bulacak ve beklide bankta yanınıza oturacaktır. Size çay ve kahve doldurup istemediğiniz halde dizlerinizin üzerine koyacak ve para bekleyecektir. Bu durumdan nasıl kurtulabilirim, diye düşünürseniz kurtuluşunuz çok zor. Ya o çayı alacaksınız yada farklı bir ifade takınacaksınız. Seyyar satıcı çocuk çayı doldurmuşsa zaten o çayı almaktan başka çareniz neredeyse kalmıyor.  Eğer ters bir kelime veya cümle kullanırsanız; dikkat edin bütün seyyar satıcılar genelde birbirlerinin arkadaşı veya akrabası beklenmedik bir sonuçla karşılaşabilirsiniz.

Çay satan çocukları atlatsanız bile bu sefer ya pamuk şeker satıcısı yada kağıt helvacı geliyor. Genelde hepside benzer şekilde cümlelerle güzel Bakırköy sahilinin güzelliğine gölge düşürüyorlar.

Aynı şekilde sahilde daha önceden bulunan büfeler ve çay bahçelerini kaldıran Büyükşehir Belediyesi, sahili sahipsiz denilebilecek bir halde bırakmış, çimlerin üzerine tabure ve masalar koyan seyyar satıcılar ne yazık ki Bakırköy sahilinin sahibi durumuna gelmiş.

Sahilde yürürken seyyar satıcıların ısrarlarından bir nebze kurtularak sahilin eşsiz manzarasının tadını çıkarmak da mümkün tabii…

Deniz kenarındaki kayalıklar da bir yandan gitar çalan bir yandan da soğuk içeceklerini yudumlayan “Tavus kuşu” şeklinde saçlarını fönlemiş ve renkli renkli pantolonlarıyla benim bilmediğim bir akıma uyan gençler şarkılar söylüyorlar ve etrafına toplanan kızlara serenatlar yapmaktan kendilerini alamıyorlar. Bu durumda sahile bambaşka bir hava katıyor.

Bakırköy sahilinde yürürken balık ve köfte kızartıp satan seyyar satıcıları da görmeniz mümkün. Neyse ki bunlar diğer satıcılar gibi önünüzü keserek veya oturduğunuz banka oturarak size köfte veya balık satmaya çalışmıyorlar.

Bakırköy sahilinde belki de başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz bir oyunda mevcut. Bu oyun; iki tahtayı yan yana koyarak, futbol topuyla atış yapılan ve oyunun kurallarına göre bir vuruşta iki tahtayı birden düşüren kişiye marlboro ödülü olan bir oyun. Ancak kolay gibi görünen oyunda, ben bu zamana kadar ödülü kazanan kişiye şahit olamadım.

Bakırköy sahili çimlerin üzerinde bulunan  “Mangal yapmak yasaktır” yazan uyarı levhalarının hemen altında insanların mangallarını yakıp piknik yaptıkları, sahil girişinde hemen sizi karşılayan “Sığ sudur balıklama atlamayınız” levhalarının yanından balıklama atlayarak kirli suda yüzen ufak çocukların olduğu İstanbul’un güzide sahillerinden sadece biri…

BURHAN SANUK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder